Sabaha karşı aniden uyandığında kafasının içinde leyleklerin ve martıların kanat seslerini duyuyor. Bugün onları beslemeyi unuttuğu aklına geliyor. Gözlerindeki vapurları sefere yollayıp simit tanelerini göğsünden çıkartıyor ve kitabının dalga seslerini biraz daha açıyor.
Onun cümleleri, kelimeleri ve hatta virgülleri bile mavi. Vurguları ve mimikleriyse tuz ve yosun kokar.
Saçlarından her gün bir gemi kalkıp bacaklarının ufuklarında kaybolur, kaybolan fikirleri kaşlarına doğru kıyıya vurur, kıyılarından da kucak kucak duygu çıkar. O hep kendi denizinde yüzer.
Balıkların girip çıktığı kuytu kayalıkları, içi mektup dolu şişelerin burnunu uzattığı dalgaları, güneşin öptüğü martıları seyreder. Denizcileri güzel havalara yelken açar, içi sır dolu şapkalarıyla ve her zaman deposu dolu şaraplarıyla kafası karışık, beyni kalbine yapışık kızın gözlerinden geçer.
O her şeyin farkında. Bu yüzden ucundan gizemli yıldızlar ve karanlık sular damlayan kaleminin kapağını kapatıp düşlerine hazırlanıyor şimdi. Yolu uzun ve keyifli.