Çarşamba

Kemiklerin üzerine söylenen şarkılar

Güneş yine pek cömert bugün, tane tane dağılıyor elbisemin örtemediği köşelerime. Tenimin bronz çağındayım ama yaralarıma sorsan çoktan demir çağını da aşmış durumdayım. Bulutlar da çok güzel, gökyüzüne rastgele atılan pamuk parçaları gibi dağılmışlar her yere. Biraz daha zıplayabilem üstüme başıma dökülecekler, gözeneklerime sinecekler. Neyse, böyle de herkes halinden memnun.

Bugün sabah kalkıp yoga yaptım vücudumu uyandırabilmek ve içimi biraz daha temizleyebilmek için. Papatya çayı içtim bir de, sıkıntılarım biraz sulansın, açılsın renkleri. En son ismi portakala benzeyen o ülkede bırakmıştım halbuki, pek çok alışkanlığımla ve arkadaşımla birlikte. Her yeni ülke, bürokratik bir kaç işlem ve oturma izniyle birlikte yeni alışkanlıklar da istiyor senden. Bense lavanta kokulu bu yeni şehirde tekrar aynı alışkanlıklarıma dönüyorum. Tuhaf geliyor ama işe yarıyor. Rahatlıyorum.

İçimde midemden kalbime doğru uzanan bir okyanus var, kaburgalarımın arasından dalga dalga kemiklerime ve iliklerime çarpıyor. Bazen köpürüp hırçınlaşıyor, özellikle anlamsız ve sıkıntılı rüyaların sabahında. Ama sonra yatışıyor. Ağrılarım azalıyor. Bir yelkenli indiriyorum okyanuslarımı birbirine bağlayan boğazımdan. Rüzgarın onu hangi kanallarımdan geçirip hangi adalarımda dinlendirdiği mühim değil; eninde sonunda yüzmeyi öğrenmiş bir yelkenlim olacak. 

Ve ben de artık hislerime güvenmeyi öğrendiğime göre şu oyuna bir üst level'dan devam edebilirim sanırım, mantarları tek tek toplayıp prensesi kurtarmaya çalışmaya. Hayatta aldığın dersler bazen yıkıcı olabiliyor ama fırtına dindiğinde öğrendiklerinden kendine masallar yapabiliyorsun. Ki bu en zevkli kısmı.

O zaman buraya kısa bir masalın güçlü bir anafikrini bırakıyorum ki unutulmasın: fırtınalardan sonra, ilk önce kemiklerine bak. Hala oradalarsa bil ki senin için fazlasıyla umut var. Ama parça parça olmuş ve her tarafa dağılmışsalar da üzülme çünkü La Loba hepsini toplayıp senin için özenle sıraya dizer. Ve şarkısını bitirdiğinde tekrar nefes alabileceğinden emin olabilirsin. Sadece Rio Abajo Rio'ya girmeye biraz cesaretin olsun, kalanı kendiliğinden gelir.

Salı

Ayrımlar sadece gözlerde


 Bambaşka ülkelerin bambaşka şehirlerinden gelen bambaşka kadınların veya bambaşka erkeklerin-aynı evrimsel sürecin çocuğu olmak dışında-kaç tane ortak noktası bulunabilir? Kültürlerinin oturduğu tabanın farklılığı ya da yeme alışkanlarından günlerini planlama şekillerine kadar barındırdıkları varyasyonlarlar insanları birbirlerinden ne kadar farklı kılar, ne kadar uzaklaştırabilir?
 Kendimi, hayatı boyunca başka dilleri konuşmuş, başka bayramları kutlamış, başka dinlere inanmış ya da başka olaylara sevinmiş insanlara; aynı maçları takip ettiğim, aynı dizileri izlediğim veya içimde aynı gündemi ve kültürü biriktirdiğim kişilerden daha yakın hissedebilir miyim? 

 Evet, hissedebilirim.
 
 Ben bu sabah onlara ancak çıkmaz ayın son çarşambasında geç kalmayı bırakıp vaktinde geleceğimi söyledim. Aralarından biri lafıma güldü, onun ülkesinde "domuzlar uçmaya başlayınca" derlermiş. Diğeri ise "senin vaktinde geldiğini ancak avucumda saç çıkmaya başlayınca göreceğiz bence" dedi. Hep beraber güldük. Aynı dilde güldük. Aynı renkte güldük. 

 Aynı şeyleri hissettik, sadece bunu ifade eden kelimeler farklıydı. 

 Tüm duygular ortaktı, gördüm. Yerde yatan sokak köpeği için sosisli sandviç alan arkadaşım da, emekli maaşı olmayan bu ülkede yaşamaya çalışan emeklilere yardımcı olmak için minik bir karpostal alan arkadaşım da, yere düşen çocuğun gözyaşını unutması için türlü komiklikler yapan bir başka arkadaşım da bambaşka ülkelerden ve kıtalardan geliyorlardı. Niyetlerindeki iyilik güneş ışığının aydınlattığı gök gibi büyük, rüzgarın dalgalandırdığı su birikintisi kadar hareketliydi. Kültürlerin, dillerin ve tüm diğer şeylerin köklerinin, toprağa tutunan ağaçlarınki gibi derin olduğunu... Senin, benim, onun.

 Evet, farklı bedenlerin içinde yaşayan aynı ve tek bir insanın var olduğunu bilmek, tüm güzelliklere yetmez mi?

 Bence yeter.

Kadın, erkek ve çocuk

21.yüzyılın içinde inatla kendine yer edinmeyi başaran distropik bir cehennemde yaşamaktayız. İçinde bulunduğumuz bu korku toplumunda iki t...

Haftanın en çok okunanları