Çarşamba

İlkbahar mektupları ve uzun mesafe arkadaşlıkları

Sevgili kendine has ve ufku geniş arkadaşım, 

Bu yazıyı sana kapalı ve yağışlı bir Nisan sabahının bulutlarından, güneşli ve serin hayallerimin kıyılarına doğru yazıyorum. Sevdiklerimden ve alıştığım her şeyden uzak ama kendime de bir o kadar yakın bir yerden yazıyorum, içimden yazıyorum. Kalbimden yazıyorum.

Buraya taşınalı çok fazla zaman geçmedi ama yerleştim, kuruldum filan derken bir bakmışım günler geçmiş. Daha geçen pazar otostopla gittiğin bir geziden otobüsle dönüşünde beni evinde yatarken bulmuştun. O zaman da söyledim yine söylüyorum Türkiye'de yapma bunu evladım, içimdeki anlamsız ve gereksiz anne bunu söyleme ihtiyacı hissediyor. Buraya da yazıyorum ki; söz uçar yazı kalır. Ben elimden geleni yapayım.

Sonraki gün kararsız programlarıma ayak uydurmak için planlarını iptal etmiş, beni yine ağırlamış ve ardından yolcu etmiştin. O fotoğrafını bastırıp duvarıma yapıştırmak istiyorum ama ev sahibim eşyaları ve duvarları konusunda biraz katı, bu yüzden yatağımın başucuna koyacağım. Burada evler ve ev sahipleri şahıslarına münhasır, gelince sen de görürsün.

Buranın caddelerinde, ara sokaklarında ve parklarında saatlerce yürüyüp insanlarıyla konuşabilirim. Evlerin kendilerine has, badanaları çıkmış ve eskimiş halleri bile o kadar özgün ve güzel ki, beni buraya çeken şeyleri yavaş yavaş anlayabiliyorum. Kimi evlerin çatısı bile yok ve bazılarının dış cephesi devasa fareler tarafından kemirilmiş gibi. Hatta kiralamak üzere gezdiğim evlerden birinin asansörü eski James Bond filmlerindeki gibi demir tellerle açılıp kapanan, içi buram buram ahşap kokan ve bozulursa içinde mahsur kalınma ihtimalini taşıyan bir kutudan ibaretti. Merdivenler genel olarak asimetrik ve eski yıllarda moda olan içi beyaz noktalı gri taşlarla kaplı. Burada alt geçitler bile dikkat etmezsen içlerinde küçük süprizler barındırabiliyor. Parklar ve yürüyüş yolları bilinçli olarak modern zamana ayak uydurmayı reddediyormuş gibi bakımsız ve sallapati ama ben bunu da çok seviyorum. Küba'ya dair beni çeken şeyleri, burada yaşıyorum. Çoğu insanın bu ülkeye dair anlamadığı bu galiba; onların yoksulluk ve geri kalmışlık olarak nitelendirdiği şeyler benim zaten bir şekilde aradıklarım ve bulduğuma sevindiklerim... Buraya gelebilmem için oluşan, oluşacak olan ve çoktan oluşmuş her koşula ve her şansa her saniye teşekkür ediyorum. 

Ayrıca dün gece eve hırsız girecek korkusundan -ve ironik gelebilir ama mutluluktan- tüm gece uyuyamadım, genel olarak buralar tekin değil ve ekstra ücret gerektirdiği için evimde bir hırsız alarm sistemi de yok. Aslında alarm sistemleri de köklü bir mafyanın elinde zaten, aylık olarak yenilemediğin takdirde tesadüfen o ay evine hırsız giriveriyor. E herkes kendi ekmeğinin peşinde, ne yaparsın. İyi ki çok değerli şeylerim ve fazla param yok. Neyse bana öyle geliyor ki en fazla üç dört güne deliksiz uyumaya alışırım. 

Korku ve mutluluğu bir arada yaşamak kafa karıştırıcı gibi gelebilir ama ben halimden memnunum, içimdeki mutluluğu tarif edebilecek sözcükler henüz icat edilmedi. Sanki tüm bu yaşadıklarım hayatımda gördüğüm en güzel rüyaymış gibi uyanmaya korkuyorum. Hani hayallerini yakaladığın bir nokta vardır ve o noktaya varınca buna inanamazsın da "Böyle bir şansı hak etmek için ne yaptım ben?" diye kendi kendine sorarsın, işte kendime sürekli o soruyu soruyorum. 

Çok kısa bir zaman sonra sen de farklı bir ülkede ve şehirde bu mutluluğu yaşacaksın. Aradığımız şeylerin başkalığı ve farklılığı aynı hissi paylaşmamıza engel olmadığı gibi, duygularımızın yoğunluğunu bile etkilemiyor eminim. Bunu hissetmek çok güzel, senin adına da mutlu olabilmek ve bu şekilde daha da fazla mutlu olabilmek... Mutluluk dediğin çarpım tablosu gibi zaten, toplanmak yerine katlana katlana artıyor. Ve senin için de o an geldiğinde bana hislerini tarif etmek için bir mektup yaz ya da sadece dans et, fark etmez, ben hissederim. Çok ama çok mutlu olacağını ben zaten biliyorum.

Umarım beni ziyarete en kısa zamanda gelirsin.

Seni çok seviyorum.

Ecem.


Nisan 2016

İlişkiler, değişim ve biyokimya üzerine

Yapısını anlayamadığım insan doğasını çözmek için psikoloji kitaplarından ve varoluşçuluktan ümidimi kestiğim gün biyokimyaya başladım. Sonuçta hepimiz atomlardan oluşan, uzaysal konfigürasyonu belli yaratıklarsak neden organik tepkimeler bizim davranış kalıplarımızı açıklayamasın? 


Mesela enzimlerin* substratlarıyla** birleşme modelini ele alalım. Önce bir enzimin substratıyla birleşmesinde "Anahtar-kilit uyum modeli"ni bulan bilim adamları, bir süre sonra bununla yetinmeyip "uyum oluşturma" veya "indüklenmiş uyum" kuramını ortaya atmışlar. Yani bu isim salatasının anlamı şu: bir enzim ve bir substrat birbirleri için yaratılmış iki puzzle parçası şeklinde birleşmektense, sözkonusu enzimimiz daha yaratıcı bir şey yapıyor; şeklini olabildiği ölçüde değiştirip substratıyla uyumlu hale getiriyordu. Bu insanların ruh eşini bulma çabasında tamamen onları tamamlayan bireyler bulma umudunu, onlar için azcık değişebilen ve onlardan da biraz değişmesini talep edebilen partnerler bulmaya doğru sürüklemiyor mu? Eğer hepimiz bir şekilde tamamlanma ve ortaya öncekinden daha ulvi bir son ürün çıkarma davranışıyla güdülenmişsek, ben enzimlerle katalizlenen tepkimelerden daha mantıklı bir benzetme göremiyorum. En azından biyokimya kitaplarımızda. 


Peki o zaman bu teorimin gerçekliğini sorgulayacak olursak: karşımızdaki için değişmemiz ona uyum sağlayabildiğimiz ölçüde güzel bir şey mi? En azından bir tepkime yaratacak düzeye gelmemiz bunu gösterir nitelikte ancak değişim denen dinamik kelime bir sonraki öğünümüzde tavuk yerine bezelye yemeyi tercih etmek kadar basit değil ki, hemen konuyu burada kapatalım. Değişiklik yapmak değişmek demek değildir. Değişim sözcüğü tdk'ya göre: bir zaman dilimi içindeki değişikliklerin bütünüdür. Eylem hali olan değişmek ise başka bir biçim ya da duruma girmek, tahavvül etmek demektir. Yani tekrar örneğimize dönecek olursak, en basit tabirle belki de belli bir zaman dilimindeki tüm öğle yemeklerimizi bezelyeye çevirmektir, denilebilir.


Burada bezelyeden ya da sizden başka bir özne, bir nesne yok. Siz kendiniz için değiştiniz, pek tabi ki isteyerek değiştiniz, substratını gören bir enzimin kollarında sallanan küçük moleküller gibi değiştiniz. Aminoasitlerinizi değiştirmeniz için yoldan geçen herhangi bir protein kafanıza silah dayamadı ya da tercihinizi bezelyeden yana kullanmanızda sevgilinizin bir rolü olmadı.


Ancak kendinizle ilgili yaptığınız değişimler, eğer sizden başka bir varlık için yapılmışsa, yani psikolojiyi ilgilendiren bir noktada "fedakarlık" adı altında yapılan gelecekte alacağınıza emin olduğunuz verilen bir borçsa, derin bir nefes alın ve düşünün. Eğer yapılan şey bir fedakarlıksa, verdiğiniz borcun ödenmediğini gördüğünüzde "uğruna heba ettiğiniz yıllarınız" için ciğerlerinizi kavuran bir sigara yakmaz mısınız? Tabi çoğu zaman daha başka şeylerin de yanmasına neden olan örnekler de biliyorum.


Ama kaçırılan detay şu: değişimi kendin için yaptığın noktada karşında bir muhatap kalmayacak ki, sen fedakarlık yapmış olasın. Fedakarlık o cümleye ait olmayan başka bir özne eklediğinde sahneye çıkan bir kavram. Değişiyorum çünkü Merve böyle istiyor, dersen işte o an yandın zaten. Git ve o ilişkiyi bitir çünkü en iyi ihtimalle zaten bir gün ödenmemiş borçlardan bitecek ya da en kötüsü küfürler ettiğin onlarca yıl, saçında beyazlar ve gözaltlarında morluklar olarak her gün aynada sana kendini hatırlatacak. 


Sen istediğin için değiştin çünkü artık ortam şartlarına uyum sağlayamıyordun. Sen değiştin çünkü artık başka tepkimelerde başka ürünler çıkarmak istiyordun. Sen bunu kendin için yaptın. Değişmek istemiyor musun? O zaman değişme. Başka substratlar bul kendine, başka tepkimelerde farklı ürünler üretmeye çalış. Çünkü on bin yıl beklesen de, ısıtıp ısıtıp bekletsen de; bir enzimle bir substrat birbirine uyumlu değillerse, bir tepkime veya bir paylaşım çıkartamazsın. Sadece on bin yılını ve enerjini tükettiğinle kalırsın.


Ben değil, bilim böyle söylüyor.


Saygılar.








*Bir kimyasal tepkimeye sebep olan ve onu hızlandıran, çoğunlukla protein yapısında olan organik maddeye enzim denir.


**Substrat, biyokimyada enzimlerin tepkimelerinde işlenen maddelere verilen addır.

Kadın, erkek ve çocuk

21.yüzyılın içinde inatla kendine yer edinmeyi başaran distropik bir cehennemde yaşamaktayız. İçinde bulunduğumuz bu korku toplumunda iki t...

Haftanın en çok okunanları