Pazar

zaman

Uzun süre bir şeyler yazmak istemedim. Belki kalemim de göz pınarlarım gibi kurudu. Belki anılarımın sözcüklere dökülmeden önce bir kaç kere geçmesi gereken bir beyin kıvrımı vardı ve bugün o yol tamamlandı. İnsanın kafasını toparlaması için zaman gerekiyor.

Önce geçmişimin kırık bir parçasıyla konuştum. O benim kadar kırık değilmiş meğerse. Onu kalbimin en kuvvetli kasına, o istemeden koymuşum zamanında...Bir ara da bir dostla kafam durgunken bir sıkıntımı paylaştım, paylaşınca sıkıntılar da mutluluklar gibi artıyor mu yoksa? Bunu keşfettiğim gün belki 20 gün kadar önceydi. Anlattıkça detayları kuytularına kazıyan bir beyin var, ona ne kadar az mesai verirsen o kadar rahat yaşıyorsun. En azından üzgün olduğun zamanlar...


Stephane'ın rüyaları gibi bir dünya yaratmak istedim. Bu yüzdendi yokluğum. "Bu gece size rüyaların hazırlanışını göstereceğim. Herkes bunun basit bir iş olduğunu düşünür ancak zannettiklerinden biraz daha karmaşıktır... Gördüğünüz gibi, önemli olan: pek çok malzemenin hassas bir şekilde kullanılmasıdır... Önce rastgele düşünceler koyuyoruz... Sonra yaşadığımız günden bir kaç parça ekliyoruz... Veee bunları geçmişten yadigar kalan anılarımızla karıştırıyoruz... mmm... İki kişilik hazırlıyoruz: aşk, arkadaşlık, ilişki ve diğer baharatlar... gün içinde duyduğumuz şarkılar, gördüğümüz şeyler ve ayrıca kişisel şeyler..." 

Projem şuydu ki bunu rüyalara sınırlı değil de, boş vakitlerde kurulan hayallerle de yetinmeden, hani kafamızın içindeki, o kemikten zırhlarla çevrili tahtında rahat rahat oturup bize hükümler veren o kendini bilmeze öğretsek, bize orada bir köşe yaratmasını istesek ve istediğimiz kadar kalmak için de peşin fiyat ödesek fena mı olur? 
"Bugün arkadaşıma çok bozuldum, benim arkamdan nasıl böyle cümleler kurar?" dedikten sonra ilk bulduğu uçakla Beverly Hills'deki yazlığına kaçamayanlar ya da iş yerindeki stresinden bunalıp aklına geldiği saniye Sheraton'da masaj yaptıramayanlar için böyle masrafsız ve sessiz bir köşe çok daha avantajlı olacaktı...Ve sonra... Sonra kendime böyle bir yer inşa ettim. Duvarlarından "Why am I me and not someone else? In chess, it's called Zugzwang when the only viable move is not to move."  yükselen, minderinde oturup Mr. Nobody ile çay içebileceğim bir yer... Geniş bir penceresi var dışarıda yağan karı izlediğim... Yoo kesinlikle uçan kamera misketlerden yok, huzurlu bir yer orası.
Doğduğum günü, zamansız kutlamak istediğimde pastamı üfleyip Aronofsky ile paylaşacağım, girmek için ölseler de Çiçikov'ları, Oblomov'ları, Raskolnikov'ları ve daha bir çok'ovlarını sokmayacağım bir oda orası. Kanepesinde pinekleyip yeterince dinlendiğimi hissettiğimde dışarı çıkabilirim. 
İzlediğim filmleri 'en fazla iki kere' ya da 'baştan sona' kuralı olmadan dilediğim sırada hatırlayabilirim. Kahramanlarımı davet edip satranç oynayabilirim. 
Yani ben orada ben olabilirim...
Ve bir boyutta solmayabilirim. Bilirsiniz dünya masumiyeti kaybettirir.
Ahh beyin... 


Yaşam sıkıcı ama verilen bir şansı kullanmadan edemez insan. 
Zaman tükenmeye meyilli ama onu sömürmeden gitmez insan.

"Büyük patlamadan önce ne vardı? Önce hiç bir şey yoktu. Büyük patlama öncesini biliyorsunuz. Zaman yoktu. Zaman, evrenin kendiliğinden genleşmesinin sonucudur. Fakat evrenin genleşmesi bittiğinde ne olur? İşleyiş tersine mi döner? Zamanın doğası ne olur?
Eğer, gerilim teorisi doğruysa evren, 9 uzaysal boyutla, bir geçici boyuta sahiptir. Şimdi düşünelim...Başlangıçta tüm boyutlar birlikte kıvrıldılar ve başlangıç patlamasında 3 uzaysal boyut olan yükseklik, genişlik ve derinlik ile zaman dediğimiz tek geçici boyut dağıldılar. Geri kalan diğer 6 küçük boyut bir arada kaldılar. Eğer tek boyutlu bir evrende yaşasaydık...Nasıl ayırt edebilirdik illüzyonla, gerçeği? Bildiğimiz zaman bir boyut olarak, tecrübelerimizle yalnız tek yönedir. Fakat, ya yapay bir boyut varsa, uzaysal olmayıp geçici olan?" dedi Mr. Nobody. ben de ona teşekkür ettim. Çünkü öldükten sonra belki de kimse küllerimizi Mars'a gömmeyecek... Mutsuz olma riskini göze alamam.

Bu da benim odamın gerekçesiydi işte... Benim şu an bulunduğum boyutta hissedemediğim diğer boyutumun beynimde tuğlalarla örülmüş biçimi. Pişman olmadan diğer seçeneklerimi yaşayabildiğim özgür dünyam, oyun alanım.

Saygılarımı sunarım.





2012

Hiç yorum yok:

Kadın, erkek ve çocuk

21.yüzyılın içinde inatla kendine yer edinmeyi başaran distropik bir cehennemde yaşamaktayız. İçinde bulunduğumuz bu korku toplumunda iki t...

Haftanın en çok okunanları